ORTALICA BELDESİNİ SEL BASAR MI.

http://dusunceuretelim.blogspot.com

Ortalıca iki kademeli yaylası olan Yörük kültürünün hakim olduğu bir köydür. Yaz mevsimi yaklaşırken yani gün dönümü sırasında, yaklaşık bin yüz rakımlı yukarı acı kavak yaylasına göç başlar. Çünkü ovada hayvanlara yaylım kalmamış, otlar kurumaya başlamış, havalar artık epeyce ısınmış ve sivri sinekler cirit atmaktadırlar.

 Eski tarihlerde kamyon, traktör yaygın olmadığı için panayır gibi herkes hayvanlarını alarak, eşyalarını da eşek ve katırlara sararak, yaylanın yolunu tutardı. Yayla hayatının getirip götürdükleri ayrı bir yazı konusu tabii.

 Yaylada bir iki ay kaldıktan sonra ekin, burçak, nohut gibi ürünlerin olgunlaşmasıyla yaklaşık sekiz yüz rakımlı orta yaylaya geri göç başlardı. Orta yayladan her gün bir eşek yükü odun yaklaşık on beş km aşağıdaki ova dediğimiz yerleşim birimine sevk edilirdi.

Ovada çeltik harmanlarına başlarken ve orta yaylada da havalar soğurken, dört yüz yirmi beş rakımlı ovaya ikinci geri göç başlardı.

 Yukarı ve orta yaylada sel tehlikesi hemen hemen yoktur. Ancak yolculuk esnasında sele rastlamak mümkündür. Ancak köy halkı bu işlere doğuştan aşina olduğu için selin nereden geleceğini ne tür zarar vereceğini bilir. Şu ana kadar çok sel olmasına rağmen mala gelen zarar olmuş ama cana gelen bir zarar olmamıştır. Fevri bir iki hadise hariç.

 Ana yerleşim alanı yani ortalıca’nın kendisi devrez çayının kenarlarında kurulduğu için bu ırmakla iç içe yaşarlar. Eskiden barajların olmadığı dönemlerde her yıl karların erime zamanı mart mayıs ayları arasında bizim ırmak tabiri yerinde ise kudurur. Arazi, köprü ne varsa alıp giderdi genelde. Ama halk buna aşina olduğu için ufak tefek maddi zararla bu işler atlatılırdı. Ayrıca hem devrez yatağının hem de geyikli deresinin yataklarına dışarıdan müdahale olmadığı için selde, sel yatakları da insanlarda ne yapacaklarını doğal olarak bilmekteler.

 Gelelim esas zurnanın zırt dediği konuya. Köy eskiden tepe arkası diye bir yere kurulmuş. Önü ırmak arkasın da büyük kayalıkları olan bir devasa tepe. Amaç erkeklerin cepheden cepheye koştuğu zamanlarda eşkıyalara karşı köyü korumak. Güvenlik içinde yaşamak. Ancak burada da heyelanlar başlayıp evlerin üzerine kayalar göçmeye başlayınca köy doğal olarak kendiliğinden göçe başlamış.

Tepe üzerine yerleşen köyler hariç bazıları düz arazi diye kuru derenin yatağı diyebileceğimiz alanlara evlerini yapmışlardır. Bu bölgeye ilk yapılan evlerden birisi de bizim evimiz. Bizim evimizin üzerine de dağ göçüp mal, davar ve insanların ölümüne neden olunca zorunlu olarak 1954 yılında buraya yerleşmişiz. O zaman burası kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başı sayılabilecek bir yermiş. Evimiz toprak şose yola yaklaşık bir kilometre mesafede dir. Ancak dere yatağının kenarında ve daha emin bir yerdedir.

 1980 li yıllar dan sonra İstanbul Samsun kara yolu buradan geçince bu dere yatağı karayollarının projesi çerçevesinde şekillenmeye başladı. Dere yatağı tahminen 400 veya 450 metre genişliğinde bir alanda akmakta iken karayolları oraya tek ayaklı bir köprü yapmış ve köprü boyunu da yaklaşık on beş yirmi metre civarında tutmuştur. Bu devasa dere yatağının dışında kalan kısımlarda imara açılmıştır.

 Bahse konu Oğuz kuru çayının su toplayan havzasının genişliği oldukça fazladır. Çok büyük alana sahiptir. Derinlemesine nereden baksanız kuş uçuşu yirmi beş otuz km olan bu dere yatağının su toplama havzasının genişliğini ve toplam alanını şimdilik bilmiyoruz.

Eski yıllarda bu kuru Oğuz çayı taştığında yaklaşık 400 mt genişliğinde bir alandan akarak yayılırdı. Bazen bizim evlerin yanından aktığını bilmekteyiz. Tabi büyük alana yayılan sel kimseye zarar vermeden devrez çayına karışarak giderdi. Bazen bu alanın akış istikametine göre doğusundan veya bazen batısından akardı.

 Gelelim derenin ve imara açılan alanların güncel durumuna. Şu an kuru çay üzerinde karayollarının gidiş geliş yan yana iki adet köprüsü bulunmaktadır. Eski köprü yıkılıp yerine yenisi yapıldığında köprü ayağı en dip temele inmediği için ilk sel felaketinde köprü ayağının açıkta kaldığını bilmekteyiz. Hatalı proje veya hatalı kontrolsüz imalat diyebileceğimiz bir köprünün eksiğini köy halkı uyarmak zorunda kalırsa vay halimize diyelim. Köy muhtarına buna tedbir alınması yönünde yaptığımız ikazlar sonucu Karayolları gelerek ayak önüne yeni bir set çekerek köprünün ömrünü şimdilik uzatmıştır.

 Karayolları köprüsüne göre şekil alıp imara açılan dere yatağı sadece suyun akacağı bir kanal şeklinde kalmıştır. Bu görevin kimin olduğunu bilmemekle birlikte olması gereken suyun hızını kesecek düşme noktaları yapılmalı ve sel kontrollü şekilde son noktasına götürülmelidir.

 Selin gelmesindeki en büyük tehlike selin suyu değildir. Selin önüne kattığı çalı çırpı ağaç ve içinde sürüklediği taşlardır. Özellikle büyük ağaçlar köprü altından geçemeyeceği için tıkanarak suyun çevreye yayılmasını hızlandıracak esas felakette burada başlayacaktır. Kot farkından dolayı hızla akan sel yakaladığı canlının hemen bacaklarını kıracağı için canlı çaresiz kalarak ölecektir.

 Aksi takdirde herhangi bir afet anında dere kenarlarına yapılan seddeleri yıkarak yerleşim yerlerine büyük zarar verecektir. Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur.

 Ayrıca Tosya ilçemizin durumunu Bozkurt ve Ayancık ilçeleriyle kıyaslamak bile insanın tüylerini diken diken ediyor.

Çünkü ortadan geçen kuru bir deresi var. Derenin başında bildiğim kadarı ile orman deposu var. Birde fazladan derenin üzeri büyük oranda kapalı vaziyette.

 İklim değişikliğinin konuşulduğu bu günlerde sorumluları hem Ortalıca ve hem de Tosya için uyarmış olalım.

H.Arpacı,2021,Üsküdar

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Vehbi Koç kimdir ve BEKO neyi ifade ediyor..!?

DEPREM GÜVENLİĞİNE KATKISI OLAN İBB YOLLARINDA ASFALTIN KAYMASI PROBLEMI NASIL ÇÖZÜLDÜ,

AHLAKSIZ BİLGİ SAHİPLERİNDEN, BİLGİSİZ AHLAK SAHİPLERİNE SELAM VAR...